Bayadır Hollywood’u öksüz bıraktım Uzakdoğu yüzünden diycem ama uzakdoğuda gariban kaldı. Nerde eski performans ahh ahh. Sabaha kadar 10 bölüm izlerdim. Ama şimdi olmuyor maalesef.
İş, dolayısıyla da mekan değişikliği yapan ben geçici olarak servis dışı kaldım. Yeni il ve yeni işe alışma; İstanbul’u , İstanbul’da kileri özleme, aileden uzak kalma; yeni arkadaşlar edinme, yeni insanlara alışma derken ben perrrttt. Ha birde yeni işim eskisinden bir level daha üst olunca ( Bir üst makama çıkmak değil benimki, işin içeriğinin üst olması, makamın artmadı düştüm :)) deli gibi çalışma kısmı da eklenmesin mi. İnternet sorunsalı da yaşayınca bir süre araya soğukluk girdi tabi. Dizileri, filmleri takip edemedim.
Burada uzun zamandır rafa kaldırdığım bir şeyi hatırladım: Özlemek. Bayadır bir şeyleri özlememişim, heyecan oldu benim için. Ama fazla olunca da ben şok. O kadar çok şeyi özledim ki. Ne kadar çok şeye ihtiyaç duyuyormuşum aslında. Kadir kıymet bilme kalıbının hakkını vermekle meşgulüm, daha sonra tekrar deneyiniz modundayım. Özlemek demişken neyi mi özledim? En çok hangisini? Bu soruların o kadar çok cevabı var ki, seçemiyorum, seçmekte istemiyorum. Toptan özledim, her şeyi özledim, hepsini, herkesi, alayını özledim. Birinden başlayayım artık. İlk aklıma gelen trafik. Hep şikayet ettiğim trafik. İşe gitmek için erkenden yola düşüp trafikle boğuşan bir İstanbullunun edeceği laf mı bu. Valla ne yalan söyleyeyim, İstanbul’un trafiğini bile deli gibi özledim. (Mazoşist miyim neyim) Gidince, karşıya geçmeye çalışıp, saatlerce trafikte kalsam bile problem değil, o kadar yani. İyice psikopata bağladım. Sadece trafik mi, nayır. Karmaşıklığı özledim, insan kalabalığını özledim, dostlarla çay içip lak lak yapmayı özledim, abuk sabuk şeylere gülüp Dünya’yı unutmayı özledim. Alış verişten hoşlanmayan biri olarak arkadaşlarla alışverişe gidip, onlar deli gibi mağaza mağaza dolaşırken, yanlarında oflamayı özledim 🙂 Gecenin bir yarısı eve girip, sabahın köründe çıkmayı özledim. (Sabahın köründe çıkıyorum da, gece burada dışarı çıkılmıyor ki) Otobüste minibüste kulaklıkla müzik dinleyerek işe gitmeyi özledim. Kulaklığı takana kadar işteyim artık. Müzik neydi, unutacağım neredeyse. Bir de deniz görmeyi o kadar çok özledim ki, anlatamam. Evet evet, burada denizde yok. Diyeceksiniz ki İstanbul dayken her gün deniz kenarında mıydım, hayır tabi ki. Ama denizin varlığını bilmek, gidebileceğimi bilmekte yetiyordu. Özetle ailemi, dostlarımı, karmaşık kocaman İstanbul’umu çoooooookkkk ÖZLEDİM. Bekle beni geliyorum.
Bu arada, bloga girme nedenim bu yazı deldi. Ne düşündüm ne yazdım. Bırakayım böyle kalsın artık.